Hayatın her alanına girmeye başlayan yapay zekâ, bizim yerimize makale de yazabilir mi? Bir insan yeteneği olarak görülen güzel yazı yazma alanı da yapay zekâlara bırakılabilir mi? Yazma uğraşısını, edebiyatı da mı yapay zekâya kaptıracağız? Şair ruhlu yapay zekâ mümkün mü?

Bir süreden beri İngilizce yazan g-mail kullananların dikkatini çeken bir özellik var. Sizi tanıyan g-mailiniz, siz birkaç kelime yazdıktan sonra, sizin ne yazacağınızı tahmin ediyor ve cümlenizi tamamlıyor. Örneğin, siz en yakın arkadaşınıza, İngilizce, Pazar günkü programımızda… diye yazdığınızda, yapay zeka araya girip, cümlenin geri kalanı için öneride bulunuyor; bir değişiklik var mı? Eğer yazmak istediğiniz buysa, bilgisayarınızın tab tuşuna basmanız yeterli.

Fakat yapay zekânın bu tahmini kısa metin önerileri nereye kadar gidebilir? Birkaç cümle versek, yapay zekâ bize roman yazabilir mi? Bizim yazma sitilimizi öğrenen yapay zekâ, bizim yerimize, dostlarımıza uzun mektuplar kaleme alabilir mi? Öğrenci kullanıcıların kompozisyon ödevlerini de yapmaya kadar gidebilir mi? Günün birinde belki haber de yazabilir mi?

Tüm bu soruların yanıtlarını merak eden The New Yorker dergisi ilginç bir deneyime imza attı. Derginin makaleleri bir yapay zekâya tanıtıldı. Derginin yazarlarından John Seabrook’un başladığı makalede yer alan her bölüm sonundaki bir paragrafı, yazının akışına göre öngörüde bulunarak Smart Compose adlı yapay zeka yazdı.

 

Sistem nasıl çalışıyor?

Smart Compose yazım denetiminin bir hayli ötesine geçiyor. Kafamda oluşturduğum kelimeleri düzeltmekle kalmıyor, onlarla bana geliyor. Bunu yaparken de, makine öğreniminin alt dalı olan derin öğrenmenin önsezi gücünü kullanıyor. Büyük veri kümelerindeki olasılıkları hesaplamanın gelişmiş bir yöntemi olan makine öğrenimi; yol bulma, görsel tanıma, arama, oyun ve sürücüsüz otomobiller gibi son yıllardaki olağandışı Yapay Zekâ gelişmelerinin neredeyse tamamında kullanıldı.

Yapay zeka insandan daha iyi yazabilir mi?

“Şubat ayında OpenAI isimli yapay zeka şirketi, Smart Compose’un daha güçlü versiyonu olan GPT-2’nin son halinin kullanıcıların erişimine açılmasının, açıklanandan daha geçe kaldığını duyurdu.

Buna gerekçe olarak da, makinenin yazmada çok iyi olması gösterildi. Bu duyuru, eleştirmenler tarafından fazlasıyla gösterişli bir reklam kampanyası olarak görüldü (Twitter’da hakaretler uçuştu). Ancak bu açıklama şirketin biraz çelişkili misyonunun bir parçası: Bir yandan Yapay Zeka teknolojisini olabilecek en hızlı şekilde geliştirmeye çalışıyorlar, diğer yandan da OpenAI’nın baş teknoloji sorumlusu Greg Brockman’ın dediği gibi, ‘insanlığı sevmeleri’ öğretilmemiş süper-zeki makinelerin oluşturabileceği tehdide hazırlanıyorlar.

OpenAI 2015’te kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olarak, ödeme şirketi Stripe’ın baş teknoloji sorumlusu Brockman, Tesla’dan Elon Musk, Y Combinator’dan Sam Altman ve Google Brain’i bırakarak bu girişimin başmühendisi olan Ilya Sutskever tarafından kuruldu. Kurucuların amacı, kâr amacı gütmeyen bir kuruluşun özel sektörle rekabete girebilecek uzmanlık ve kaynakla buluşmasıydı.

OpenAI’nin kurucularına göre, buluşlar -güvenli olduğu sürece- açık kaynak olarak paylaşılacak, böylece birkaç şirketin yeni ve çok geniş bir dünyanın neredeyse ölçülemez hazinelerini ele geçirmesi engellenecek. Brockman’ın söylediği gibi, bu kadar fazla değeri olan bir süper-zeki makine, ona sahip olan şirkete o kadar çok servet katar ki, ‘Kapitalizmi bozabilir’ ve dünya düzenini yeniden elden geçirmek gerekebilir. Brockman, “Sağlayacağı faydaların olabildiğince geniş bir şekilde dağıtılmasını istiyoruz” diyor.

Bilgisayarlar nöronlarımızı taklit ediyordu ama artık ötesine de geçti

Bilgisayarların temelini oluşturduğu “sinir ağları” beyindeki nöronlar gibi, canlandırıldıkları zaman birbirlerini harekete geçiriyorlar. Bu canlandırma, beyinde az miktarda elektrik akımıyla, makinelerde ise veri akışıyla sağlanıyor. Bu sistemleri çalıştırmak ve soğutmak için gereken enerji maliyetleri yüzünden, GPT-2 boyutundaki bir sinir ağını eğitmek pahalı.

Başını Emma Strubell’in çektiği UMass Amherst’teki araştırmacıların yakın zamandaki bir çalışmasına göre, devasa bir sinir ağını eğitirken ortaya çıkan karbon ayakizi, yaklaşık 5 otomobilin kullanım ömürleri boyunca ortaya çıkardığına denk.

Haftada 2 milyar kez tuşa basmaktan kurtulmak

Smart Compose’un başındaki isimlerden Paul Lambert, bu fikrin akıllarına gelmesinde, yazılım mühendislerinin kod yazımında kullandıkları bir mantığın etkili olduğunu söyledi. Kodlar birbiriyle aynı uzun dizileri içeriyor, bundan dolayı da mühendisler ‘kod tamamlayıcı’ adını verdikleri kısa yollar kullanıyor.

McKinsey’in yaptığı bir araştırmaya göre, ortalama bir ofis çalışanı, iş gününün dörtte birini e-postaya harcıyor. Smart Compose, kullanıcılarını haftada 2 milyar tuş vuruşundan kurtarıyor.

İsterseniz Smart Compose’dan kolayca çıkabiliyorsunuz, ama dikkatimi sıklıkla dağıtsa da ben bunu tercih etmedim. Yapay Zeka’nın ne yazacağımı biliyor gibi görünmesine kendimi kaptırdım. Belki de yazmak benim işim olduğu için, basit bir e-posta yazarken bile, cümlelerimi özgün fikirlerimin kişisel bir ifadesi olarak görmeye meyilliyim. Bu yüzden çoğunlukla cümlenin ortasında ya da daha başındayken, Yapay Zeka’nın ne yazmak istediğimi doğru bir şekilde tahmin edebildiğini bu kadar sıklıkla görmek endişe vericiydi. Bazen, makine benimkinden daha iyi bir fikre sahip gibi duruyordu

Şimdiye kadar insanlığa münhasır bir hakkı, bizim türümüze özel bir yeteneği savunur gibi, cümleleri sonuna kadar kendim yazdım. Google’ın, Brooklyn’den Boston’a en hızlı gitme yolunu tahmin etmesine memnuniyetle onay veriyorum. Ancak algoritmalarının cümlemin sonunu tamamlamasına izin verirsem, makinenin bundan sonra benim yerime düşünmesi ne kadar zaman alacak?